21 Aralık 2015 Pazartesi

TÜRKİYE'NİN ALMASI GEREKEN 10 KRİTİK ÖNLEM


Paris’te düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi’nde çetin müzakereler sonunda 195 ülke nihayet iklim değişikliği ile mücadelede tarihi önem taşıyan Paris Anlaşması’nı imzaladı.  Peki, Paris Anlaşması’nın içeriği nedir? Dünya ve Türkiye için ne anlama geliyor? Bu süreçte bizi ne bekliyor? Yerkürenin ısınmasının 2 derecenin altında tutmak için neler yapmamız gerekiyor? Paris İklim Zirvesi’ni yakından izleyen ve bu alanda 15 yıldır çalışmalar yürütenSürdürülebilir Üretim ve Tüketim Derneği Başkanı Prof. Dr. Etem Karakaya, Paris Anlaşması’nın Türkiye’de uygulanması için neler yapılması gerektiğine dair önerilerde bulundu

İklim değişikliği ile mücadelede gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak için önemli kararların alındığı Paris İklim Zirvesi’ni değerlendiren Sürdürülebilir Üretim ve Tüketim Derneği (SÜT-D) Başkanı ve Adnan Menderes Üniversitesi, Nazilli İİBF Dekanı Prof. Dr. Etem Karakaya, dünya ülkelerinin mevcut ekonomik yapısı, üretim ve tüketim süreçlerinin şimdiye kadar kabul edilen kalıplarla devam edemeyeceğini açıkladı.  Prof. Dr. Etem Karakaya, varılan Paris Anlaşması sonrasında dünya ekonomisinde, siyasette, uluslararası ilişkilerde, işletmelerin ve yatırımcıların gelecek planlarında radikal dönüşümler yaşanacağına dikkat çekti.

“Dünya böyle giderse çok ısınacak”
Yerkürenin giderek ısındığını ve mevcut politikalarla ilerlenmesi halinde bu ısının mevcut önlemlerle bile 2,7 dereceyi aşacağını söyleyen Prof. Dr. Etem Karakaya, Paris Anlaşması ile dünyanın ısınmasını 2 derecenin daha altında ve mümkün olduğunca 1,5 derece ile sınırlandırılmanın hedeflendiği belirtildi.  Bunun iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden dolayı yok olma tehlikesi yaşayan küçük ada ülkeleri ve sürdürülebilir gelecek için de kritik önem taşıdığını aktardı.

Türkiye’nin kararlılıkla alması gereken 10 tedbir
Paris Anlaşması sonrası Türkiye’de başta ilgili bakanlıklar olmak üzere kamu kuruluşları, iş dünyası, akademi ve ilgili sivil toplum kuruluşlarına büyük sorumluluklar düştüğünü açıklayan Prof. Dr. Karakaya sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye Paris İklim Zirvesi öncesi iklim değişikliği ile mücadele bağlamında gönüllü olarak, 2030 yılına kadar seragazı emisyonlarını yüzde 21 daha az artırmayı hedeflediğini belirtmişti. Uluslararası finansman desteği sağlanırsa Türkiye’nin daha fazla emisyon azaltımı sağlayabilir.”

Prof. Dr. Karakaya Türkiye’nin sera gazı emisyonunu azaltması ve iklime uyum için alması gereken tedbirlere ilişkin şu tavsiyelerde bulundu;
  • Düşük karbonlu ve iklime dirençli bir kalkınma modeli geliştirilmelidir. İklim değişikliği artık kalkınma planlarında merkezi bir rol almalıdır.
  • Paris Anlaşması, 2018 yılında tüm tarafların 2050 ve sonrasına yönelik uzun dönemli düşük karbonlu ekonomiye geçiş planlarını gösterecek ulusal katkı beyanlarını hazırlamalarını istiyor, Türkiye’nin gerçekçi planlar hazırlaması gerekiyor.
  • Türkiye iklim değişikliği olgusunu geleceğe yönelik kalkınma programlarının içinde ana unsur olarak görmelidir. Bu planları hazırlarken, düşük karbonlu ekonomiye geçiş için kendi çabaları ve uluslararası destekle ne kadar emisyon azaltabileceğini detaylı bir şekilde çalışmalıdır.
  • Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda daire başkanlığı düzeyinde faaliyet gösteren iklim değişikliği birimi orta vadede “Genel Müdürlük” seviyesinde yapılandırılmalıdır.
  • Diğer ilgili bakanlıklarda iklim değişikliği birimi daire başkanlığı seviyesinde yapılandırılmalıdır.
  • Ulusal ölçekte iklim değişikliği ile mücadeleyi esas alacak bir finans mekanizması oluşturulması gerekiyor. Düşük karbonlu ekonomiye geçiş için gerekli olan finansmanın ne tür kaynaklardan sağlanacağı ve hangi alanlarda kullanılacağı belirlenmelidir.
  • Temiz ekonomiye geçiş yolunda yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği konularında teşvikler verilmelidir.
  • Karbon-yoğun faaliyet gösteren işletmeler için “karbonu fiyatlayarak” önleyici enstrümanlar geliştirilmelidir.
  • Sürdürülebilirlik moda bir kavram olmaktan ziyade, kurumlar tarafından içselleştirilmelidir. Aksi takdirde, ilgili işletmeler çağın gerisinde kalabilir, uluslararası ticarette ciddi engellemelerle karşılaşabilirler. Kömüre dayalı yeni yatırımlar konusu, kamu ve özel sektör için artık ciddi ‘yatırım riski’ kapsamındadır. Orta vadede finansman bulma ve ilgili ürünleri pazarlama konusunda ciddi sorunlar yaşanabileceği bilinmelidir.
  • Halkı bilinçlendirecek çalışmalar yapılmalı ve karbon emisyonlarının azaltılmasının Türkiye’nin ve dünyanın geleceği açısından önemine dikkat çekilmeli.

Paris Anlaşması Bize Ne Söylüyor?
Prof. Dr. Etem Karakaya, Paris Anlaşması kapsamında alınan tarihi kararları şu şekilde özetledi:
  • Paris Anlaşması 195 ülke tarafından kabul edilen küresel nitelikte tarihi bir anlaşma özelliği taşıyor.
  • İklim değişikliği için ortak hareket etmenin önemli olduğu ortaya kondu ve tüm taraflar emisyon azaltımı konusunda 2020 sonrası için yükümlülük almayı kabul etti. En önemli nokta ise 2050 sonrası için öncelikle gelişmiş ülkelerin sıfır emisyon sağlayacak tedbirler alması için çalışmalarının beklenmesi.
  • Paris Anlaşmasıyla Sanayi Devriminden bugüne kadar 1 dereceye ulaşan yerkürenin ısınmasının 2 derecenin daha altına ve mümkün olduğunca 1,5 derece seviyelerinde tutulmasına karar verildi.
  • Gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere “düşük-karbonlu ve iklime dirençli” kalkınmayı sağlayacak dönüşümü gerçekleştirmesi için finansman sağlaması öngörülüyor. Bu kapsamda, 2020 yılına kadar gelişmekte olan ülkelere 100 Milyar $’lık iklim finansmanı sağlanması ve 2020 sonrası için bu rakamın daha üstünde finansman sağlanması bekleniyor.
  • Ülkelerin emisyon azaltımları konusunda almış oldukları hedefler, geliştirdikleri politikalar ve hedefe ulaşma konusundaki ilerleme durumu şeffaf ve hesaplanabilir bir yöntemle her beş yılda bir düzenli olarak değerlendirmeye tabi olacaktır.

"TÜRKİYE GÜNEŞE DÖNÜŞ SEFERBERLİĞİ İLAN ETMELİ"


GÜNDER Başkanı Dr. Kemal Gani Bayraktar, Paris’te gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 21. Taraflar Konferansı sonucunu değerlendirerek, Paris Anlaşması’nın fosil yakıt dönemini sona erdirerek temiz enerji teknolojilerine geçişe işaret ettiğini söyledi.
İklim değişikliğiyle mücadelede bir milat olarak kabul edilen anlaşmanın 21. yüzyılın ikinci yarısında net salımların sıfırlanması anlamına geldiğini belirten Bayraktar, “Bu duruma göre, fosil yakıtlarda başta kömür olmak üzere son başladı ve enerji yatırımlarında kazananın yenilenebilir enerji kaynakları oldu. Uluslararası süreci takiben Türkiye, güneş enerjisi alanındaki yatırımlarını hızla artırarak “güneşe dönüş” seferberliği ilan etmelidir” dedi.
GÜNDER (Uluslararası Güneş Enerjisi Topluluğu Türkiye Bölümü) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Kemal Gani Bayraktar, Paris’te gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 21. Taraflar Konferansı sonucunu değerlendirerek, GÜNDER olarak çözüm önerilerini sıraladı. Paris Anlaşması’nın fosil yakıt dönemini sona erdirerek temiz enerji teknolojilerine geçişi işaret ettiğine değinen Bayraktar, 195 ülkenin yer aldığı Paris Anlaşması’nın, iş dünyasına ve yatırımcılara fosil yakıt döneminin sonuna geldiğine dikkat çektiğini söyledi.
Karbon bütçesini 1,5 derece hedefiyle sınırlayan bu anlaşmanın Türkiye’nin enerji dönüşümünde temiz enerji teknolojilerinin önemini de ortaya koyduğunu belirten Bayraktar, “İklim değişikliğiyle mücadelede bir milat olarak kabul edilen anlaşma 21. yüzyılın ikinci yarısında net salımların sıfırlanması anlamına geliyor. Bu durum, fosil yakıtlarda başta kömür olmak üzere sonun başladığına ve enerji yatırımlarında kazananın yenilenebilir enerji kaynakları olduğuna işaret ediyor. Bu süreci takiben Türkiye, güneş enerjisi alanındaki yatırımları hızla artırarak “güneşe dönüş” seferberliği ilan etmelidir” dedi.
Enerji altyapısındaki köklü dönüşüme Paris’de ipuçları verilmeye başlandığını ifade eden Bayraktar, Hindistan’ın ön ayak olduğu “Uluslararası Güneş Enerjisi İttifakı” ile 120 ülkenin, güneş enerjisi teknoloji ve finansman maliyetlerinin düşürülmesi ile 2030 yılına kadar güneş enerjisinin geniş ölçekli kullanımı için gereken 1 trilyon ABD Doları tutarındaki yatırım için uygun mekanizma ve mali araçların oluşturulmasını hedefleyen bir girişim başlattığını hatırlattı. Bayraktar, “Bunu, Afrika kıtasında 2030 yılında 300 GW yenilenebilir enerjiye dayalı elektrik kurulu gücü tesis edilmesini hedefleyen “Afrika Yenilenebilir Enerji Girişimi” izledi. Zirvenin ikinci haftasında, 2020 yılında güneş enerjisine ilişkin uluslararası ticaretteki tüm ticari engellerin kaldırılmasını hedefleyen Küresel Güneş Konseyi’nin (Global Solar Council) kurulduğuna dair açıklama yapıldı. Güneş enerjisi maliyetlerinin 2009’dan bu yana % 80 oranında azaldığına dikkat çeken konseyin kurucuları arasında Türkiye’den de GÜNDER yer alıyor” diye konuştu.
“Türkiye’nin enerji geleceği güneştedir”
Türkiye’nin enerji geleceğinin güneşte olduğunu vurgulayan Bayraktar sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye’deki güneş enerjisi sektörü, üzerine düşen görevin bilincindedir. Türkiye karbon salımlarını azaltmak ve düşük karbonlu ekonomiye geçmek için yeterli kaynağa sahiptir. Gerek uluslararası konjüktür, gerekse ülkemizdeki sanayici bu zorunlu dönüşümü gerçekleştirme sorumluluğunu yerine getirmeye hazır. Karar vericilerimizin de bu sorumluluk ve fırsata uygun olarak daha iddialı hedefler belirlemesi, sektörün gelişimini hızlandırıcı tedbirler alması gerekiyor. Ülkemizin geleceği güneştedir.”
Güneşin önünü açmak için GÜNDER’in önerileri:
Paris Anlaşması’nın, iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerine maruz kalmamak için sanayi devrimi öncesine göre sıcaklık artışının 1,5°C’de sınırlandırılması gerektiğini ortaya koyduğuna dikkat çene Bayraktar, GÜNDER Yönetim Kurulu’nun güneşin önünün açılması için karar vericilere önerilerini şöyle sıraladı:
– 2023 yılına kadar en az 20,000 MW yeni lisans kapasitesi ihdas edilmeli, bununla ilgili başvuru bölgeleri ve şartları acilen açıklanmalıdır.
– Karapınar, Karaman, Niğde ve Van gibi güneş enerjisi yatırım alanları ile ilgili mevzuat bir an önce tamamlanmalı, bu bölgelerle ilgili altyapı eksiklikleri tamamlanmalıdır.
– Özellikle ihtisas bölgeleri ile ilgili lisans başvuru şartları şeffaf ve adil olmalı, önlisans başvuru yönetmeliği ölçüm şartı gibi gereksiz bürokrasiden arındırılarak yeniden oluşturulmalıdır.
– Lisanssız kapasitelerin yatırıma en kısa sürede dönüşmesi için gerekli tedbirler alınmalı, kısa sürede yatırıma dönüşme ihtimali olmayan kapasiteler düşürülerek gerçek yatırımcıya tahsis edilmelidir.
– Lisanssız üretimle ilgili imar ve enerji nakil hattı gibi problemli konuların haline yönelik iyileştirme tedbirleri alınmalıdır.
– Yerli ürün kullanımına yönelik teşvikler gözden geçirilmeli ve bu katkıların alınma süreçleri basitleştirilmelidir.
– “Güneş kentleri” konseptiyle, belediyelere hibe destekleri verilerek, tüketimlerini bu kaynaktan karşılamaları sağlanmalıdır.
– Binaların ve şehirlerin tasarımında güneşten yararlanma öncelikli olmalı, binaların güneşle enerji verimli renovasyonu ve bütünleşik güneş enerjisi sistemleri kullanımı ilgili mevzuatlar çerçevesinde güvence altına alınmalıdır.
– Ulusal enerji tüketiminin en az üçte birini oluşturan ısıtma ve soğutma ihtiyaçlarının giderilmesinde öncelikli olarak güneş ısıl teknolojilerinden yararlanılmasına ve bu sayede kademeli olarak doğal gaz tüketiminin azaltılmasına yönelik bir eylem planı oluşturulmalıdır.
– Güneşle ısıtma ve soğutma, Bölgesel ısıtma ve soğutma, Güneşle proses ısısı üretimi ve ısı depolama alanlarında da örnek uygulamalarla ugulamalar yaygınlaştırılmalıdır. Isıtma, soğutma ve proses ısısı üretiminde güneşten yararlanma karbon salımını azaltmada ve enerji bağımsızlığımızı sağlamada önemli bir kaldıraçtır. Isıl güçte de, 2023 yılına kadar 20.000 MW ısıl güce ulaşılması hedefler arasında yer almalıdır.
– Mevcut çatılar güneşten hem elektrik hem de ısı üretimi açısından azami fayda sağlayacak şekilde ülkemiz düşük karbon hızlı büyüme sürecine ivedi dahil edilmelidir.
– AVM, otel, sanayi kuruluşu, tarımsal işletme, vb. yaygın etkisi olacak sektörel hibe programları başlatılarak, 3 yıl içinde her bir segmentteki örnek uygulama sayısı en az 1000’e çıkartılmalıdır.
– TÜBİTAK bünyesinde yeni bir çağrı oluşturularak, güneş teknolojilerinin geliştirilmesine yönelik 5 yıllık bir program başlatılmalı, bu alandaki yerli üreticilerin bu programda yer alması sağlanmalıdır.
– Yeterince tecrübe kazanılarak risklerin tanımlandığı güneş sektöründeki finans koşulları iyileştirmeli, Bankalar özellikle teminat koşullarını, sigortalar poliçe koşullarını gözden geçirmeli ve iyileştirmelidir.
– Ulaşım ve taşımacılıkta da güneş enerjisiyle bütünleşik çözümlerin geliştirilmesi, ülkemiz karbon salımlarını azaltmada etkin rol oynayacaktır.

22 Ağustos 2015 Cumartesi

Havaalanının Tüm Enerjisi Güneşten!



Hindistan'da bulunan Cochin Havaalanı, yapılan geliştirme ve inşa çalışmalarının ardından dünyanın tamamen güneş enerjisi kullanan ilk havaalanı olarak hizmete girmeye hazırlanıyor.
2013 yılında başlayan çalışmalar tamamlandığında tümüyle enerji nötr hale gelecek tesis, yaklaşık olarak 750 bin metrekarelik bir terminal alanına sahip. Bittiğinde 12 MW kapasiteli bir santralden enerjisini sağlayacak havaalanına toplam 46 bin güneş paneli montajı gerçekleştirilecek.
Dünyada şu an için tek olması özelliğiyle öne çıkan proje sayesinde 25 yıl içinde atmosfere 300 bin ton karbondioksit yayılmasını önleyeceği belirtildi. Söz konusu miktar, 3 milyon ağacın dikilmesine eşit geliyor.